Enflasyondaki Belirsizlikler Psikolojik Strese Sebep Oluyor Mu?

Son zamanlarda gündemde çok yer verilmese de gizlenmeye (üstü örtülmeye çalışılsa da) ekonomik krizler insan hayatında baş edemediği birçok sorunu da beraberinde getirip hatta insanların hayatlarına son vermelerine yol açabilen psikolojik savaş halini aldı. Birçok insan sorunlarla nasıl baş edemeyeceğini bilemediği için çareyi hayatlarına son vermekte buluyor ve maalesef bunlar gündeme yansımıyor. Çünkü burada günah keçisi seçilecek merci belli…

Enflasyon, ekonomik dengelerin bozulmasıyla ortaya çıkan ve genellikle fiyatların artışıyla sonuçlanan bir durum.

Bu ekonomik faktör, doğrudan insanların günlük yaşamlarını etkileyerek geniş bir yelpazede sorunlara yol açabilir. Enflasyonun yükselmesiyle birlikte, temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarında görülen artışlar, insanların bütçe planlamalarını altüst eder ve temel gereksinimlerini karşılama konusunda endişe duymalarına neden olur. Bu durum, bireylerin maddi güvende hissetmelerini zorlaştırarak psikolojik stres ve belirsizlik duygularını artırabilir. Üstelik, enflasyonun belirsizliği ve ani değişimleri, tüketicilerin harcama alışkanlıklarını, tasarruf eğilimlerini ve genel tüketim davranışlarını da olumsuz etkileyebilir.

Enflasyonun artmasıyla beraber, toplumun genel ekonomik güveni de sarsılıyor haliyle. İnsanlar, geleceğe dair belirsizlik hissiyle karşı karşıya kalıyorlar. Bu durum, işsizlik endişesi, gelir kaybı ve yaşam standartlarında düşüş korkusu gibi faktörlerle birleştiğinde, bireylerin genel mutluluk seviyelerini ve psikolojik sağlıklarını olumsuz etkilemektedir.

Enflasyon aynı zamanda, özellikle sabit gelirli kesimlerde, alım gücünü azaltabilir. Emekliler, düşük gelir grupları ve sabit ücretle çalışanlar, artan fiyatlarla başa çıkmakta daha fazla zorlanabilirler. Temel ihtiyaç maddelerine olan erişimleri azaldıkça, insanların yaşam kalitesi düşebilir ve bu da duygusal stresi artırabilir. Bununla birlikte, enflasyon bazı psikolojik etkileri de beraberinde getirmektedir. Sürekli yükselen fiyatlar, tüketicilerin harcama alışkanlıklarını ve tasarruf davranışlarını değiştirebilmekte. Belirsizlik ortamı, insanları geleceğe yönelik planlar yapmaktan alıkoyabilir ve bu da bireylerde bir tür çaresizlik hissi yaratabilir. Buna ek olarak, enflasyonun yüksek seviyelerde devam etmesi, güven duygusunu zayıflatarak tüketici harcamalarını azaltabilir ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir.

Enflasyon, sosyal eşitsizlikleri derinleştirir. Gelir seviyeleri farklı olan bireyler, artan fiyatlar karşısında farklı şekillerde etkilenebilir. Daha düşük gelir grubundakiler, temel ihtiyaçlarına erişimde zorlanırken, daha yüksek gelirli kesimler, artan maliyetlere daha az duyarlı olabilir. Bu durum, toplumdaki gelir eşitsizliklerini büyütebilir ve sosyal gerilimi artırabilir.

Çok kullandığım bir sözü paylaşmak isterim sizinle; ‘İnsan gibi yaşamak’. 

Bir düşünün sizce nedir insan gibi yaşamak? İnsan gibi yaşamak sadece fiziksel ihtiyaçların karşılanmasıyla değil, sosyal bağlantılar kurarak, duygusal anlamda beslenmekle de ilgilidir. Yani yalnızca aç karnını doyurabilmek değildir insan gibi yaşamak. Aynı zamanda sosyalleşebilmek, sinema, tiyatro gibi aktiviteleri de yapabilmek, ya da canının istediği bir yemeği dışarıda yiyebilmektir. İstediğin anda sosyallik adına yapabileceğin senin sosyal doyumunu sağlayabilecek aktiviteleri yapabilmektir. Tatil ihtiyacın olduğunda tatil yapabilmektir. Ancak günümüzde, sosyal etkileşimlerin azalması veya kısıtlanması gibi nedenlerle daha doğrusu ekonominin geldiği son durum ile bu deneyimi yaşamak fazlasıyla zorlaştı.

Peki, bu durumu düzeltemiyorsak neler yapabiliriz?

Bununla başa çıkabilmek için bazı adımlar atılabilir. İnsan gibi yaşamak sadece temel ihtiyaçları karşılamakla sınırlı değildir, aynı zamanda sosyal bağlantılar kurmak ve duygusal olarak beslenmekle de ilişkilidir. Sosyal etkileşimler, insanların duygusal refahlarını ve ruh sağlıklarını destekleyen önemli unsurlardır. Bununla ilgili birkaç önemli nokta var:

İletişim ve anlayış: Sosyal etkileşimler, insanların duygusal ihtiyaçlarını ifade etmelerini ve anlaşılmalarını sağlar. Başkalarıyla iletişim kurmak, duyguları ifade etmek ve karşılıklı anlayış, saygı içinde iletişim kurmak insanların duygusal tatminini artırır.

Empati ve bağlılık: Sosyal bağlantılar, insanların empati kurmasını ve başkalarının duygusal ihtiyaçlarını anlamasını sağlar. Empati, insanların birbirlerine destek olmalarını, güven duygusunu artırmalarını ve daha sağlıklı ilişkiler kurmalarını sağlar.

Destek ve paylaşım: Zor zamanlarda sosyal bağlantılar, insanların duygusal destek almasını ve paylaşım yapmasını sağlar. Duygusal yükleri paylaşmak, sorunlara farklı bakış açıları getirmek ve yardımlaşarak çözümler üretmek insanların ruh sağlığını güçlendirebilir.

Mutluluk ve yaşam tatmini: İnsanlar, sosyal etkileşimler sayesinde kendilerini daha mutlu ve tatmin olmuş hissederler. Arkadaşlarla zaman geçirmek, aile üyeleriyle iletişim halinde olmak veya topluluk içinde yer almak, insanların yaşamına anlam ve değer katar.

Sanal bağlantılar: Sosyal medya ve diğer sanal platformlar, insanlar arasındaki bağlantıyı sürdürmek için önemli araçlar olabilir. Ancak, gerçek bağlantılarla bu deneyimi tamamen değiştiremezler. Yine de sevdiklerinizle sanal ortamda düzenli olarak iletişim kurarak sosyal bağlarınızı güçlendirebilirsiniz. Tabi burada sosyal medyayı doğru amaçlarla değil de yanlış kullanan, yediğini içtiğini paylaşan, varlığını insanların gözüne sokmaya çalışan kişilerden arınmış haliyle olmasına dikkat etmemiz gerekiyor. 

Topluluklara katılım: Çevrimdışı veya çevrimiçi olarak, ilgi alanlarınıza yönelik gruplara veya etkinliklere katılarak insanlarla etkileşimde bulunabilirsiniz. Bu, yeni insanlarla tanışmanın yanı sıra ortak ilgi alanlarını paylaşarak sosyal bağlarınızı güçlendirebilir.

Yardımlaşma ve dayanışma: Topluluk içinde yardımlaşmak, insanların birbirine olan bağlılığını güçlendirebilir. Bu, gönüllü çalışmalar, yardım kuruluşlarına destek olmak veya komşuluk ilişkilerini güçlendirmek gibi farklı şekillerde olabilir.

Kendine zaman ayırma ve kendini tanıma: Kendi iç dünyanızla bağlantı kurmak, kişisel gelişim için önemlidir. Meditasyon, yazma (özelliklere duygularınızı yazmak çok iyi hissettiren ve ‘an’ da kalabilmeyi sağlayan bir araçtır) hobiler veya kişisel ilgi alanlarına zaman ayırarak, kendinizi tanıma ve içsel dinginlik bulma sürecine girebilirsiniz.

Burada tabi ki genel bir önerilerde bulunuyorum. Tıpkı kitaplar gibi, her birey farklıdır ve her kitapta yazılan öneriler bireylere uymak zorunda değildir, uymaz da zaten. Yazılan yazılar, öneriler, yalnızca bakış açımızı genişletip yeni pencerelerden bakabilmemizi sağlarlar. 

Sevgiyle kalın…

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir