İnsanı merkeze alan türcülüğün ideolojik bir saplantı haline dönüşmesi modern yakın dönemlerin icadıdır. Evet, türcülüğün adım adım gelişen bir öncesi de vardır; insan-doğa ilişkisi yerini insan-insan ilişkisine bıraktıkça hayvanlar süreç içinde ekonomik değerlere dönüştü. Yine de animizmin etkisiyle doğanın tüm varlıklarıyla barışık uzun yıllar yaşandı. Canlı cansız tüm varlıklar ruhları olan ve doğal çevremizin saygı duyulan parçalarıydı. Onlara simgesel, mistik ve dini anlamlar yükledik. İlk yazılış tarihi tam olarak bilinmeyen ve MS 100-500 yılları arasına tarihlenen Hint edebiyatından Pançatantra isimli hikaye kitabı hayvanlara yüklediğimiz anlamlarla ele almamız gereken bir kitaptır.
Pançatantra beş kitap demektir. Kitabın Sanskritçe aslı kaybolmuştur. Eser, İran’da Sasani döneminde 6. yüzyılda Pehleviceye, 570’li yıllarda Süryaniceye ve 8. yüzyıl ortalarında Arapçaya çevrildi. Daha sonraları da Avrupa dillerine çevrildi. Bu çevirilerin bazılarında eklemelerin de yapıldığını biliyoruz. Eser Ortaçağ ve sonrasında “Kelile ve Dimne” adıyla çok okunan bir hikaye kitabına dönüştü. Bu bakımdan Ortaçağ’da İslam edebi düzyazısının gelişmesinde bir dönüm noktası oluşturdu. Kelile ve Dimne hikayeleri 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’a sunulan “Hümayunname” isimli yazmayla Osmanlı edebiyatı külliyatına da girdi. Ahlaki ve politik mesajlar içeren bu hayvan masalları kitabına olan ilgi hala sürmektedir.
Kitabın bir Hint şehzadesinin eğitimi amacıyla kaleme alındığı söylenir. Şehzadenin eğitimi için görevlendirilen bir Vişnu rahibinin kitabın hazırlanmasında etkili olduğu düşünülüyor. Eserde her biri tantra adını taşıyan, yani “insanın zekasını kullanacağı hal”i içeren beş ana bölüm bulunur. Kitabın bir bölümünde Kelile ve Dimne hikayeleri yer alır. Hikayelerin ilerleyişi Debşelim (Far. Dâbeşlîm) adındaki hükümdarın sorularına cevap veren filozof Beydebâ’nın sözleriyle gelişir. Hikayelerin kahramanları da hayvanlardır.
Sonraları Avrupa’da fabl öyküleri olarak adlandırılan edebiyat türünün öncü örneği olan eserde Kelile ve Dimne isimli iki çakalın etrafında gelişen hikayeler anlatılır. Kelile fazilet sahibi, Dimne ise aklını hep kötülüğe kullanan bir çakaldır. Aslan, kaplan, maymun, fare, tilki, tavşan, kedi, balık, yılan, serçe, deve, kurbağa, karga, baykuş ve başka hayvanlar insanların doğal çevresinin varlıkları olarak ötekileştirilmeden hikayelerde yer alırlar. Hayvanların konuşturulduğu bu kitap, yöneticilere adaletli davranmaları için öğüt veren bir metin olması nedeniyle İslam coğrafyasında çok sevilmiştir.
Kelile ve Dimne hikayelerinin anlatıldığı Ortaçağ el yazmaları aynı zamanda minyatür resmin de önemli bir kaynağını oluşturur. Her minyatürlü yazmada olduğu gibi Kelile ve Dimne yazmalarında da metinde geçen anlatının resimleri yapılır. Kötü davranışların cezasız kalmayacağı gibi ders çıkartılan hikayeler Kelile ve Dimne’de çok işlenmiştir. Bu hikayelerden biri Dimne ile ilgilidir. Bu hikayede Dimne’nin kurnazlık yaparken hayatına mal olan olaylar dizisi anlatılmıştır. Çıkar için yandaşlık ya da yalakalık günümüzde de çok bilinen bir davranış bozukluğudur. Kurnaz Dimne aslanı etkilemek için birçok dalavere çevirir. Sonunda kendi kazdığı kuyuya kendisi düşerek feci şekilde öldürülür.
Baykuş ve kargalarla ilgili olan bir başka hikayede iyi gözlem yaparak değerlendirme yapmanın önemini anlatılır. Konu ile ilgili minyatürlerde Kral Karga’nın baykuşlara karşı mücadele etmenin ve korunmanın yollarını tespit etmek için dört vezir kargasıyla yaptığı toplantı resmedilmiştir. Resimde hiyerarşi hemen dikkati çeker. Kral karga daha yüksek bir yerden toplantıyı yönetir.
Kelile ve Dimne’nin en sevilen ve bundan dolayı da çok sayıda farklı nüshada minyatürü yapılan hikâye, bir devenin kandırılarak öldürülüp yenmesi hakkındadır. Hikâyenin ana karakterleri Kelile, Dimne, Aslan ve Şetrebe’dir. Dimne’nin yalan ve dolanla etkilemeye çalıştığı Şetrebe, kandırılmanın bir biçimi olarak oyuna gelen deve hikayesini anlatır:
Bir ormanın kralı olan aslan ile ona hizmet eden kurt, çakal ve karga varmış. Kurt, çakal ve karga, aslanın avlayıp yediği hayvanların artıklarıyla beslenirmiş. Bir gün bu ormana yolunu kaybetmiş bir deve gelmiş. Aslan deveyi koruması altına almış. İlerleyen zamanlarda aslan bir fili avlarken yaralanmış ve av yapamaz hale gelmiş. Aslanın artıklarıyla beslenen hayvanlar da açlık çekmeye başlamışlar. Aslan siz avlanın ben de sizden yiyeyim dese de kurt, çakal ve karga avlanamazmış. Sonra üçü bir olup deveyi yemeyi düşünmüşler ve bu fikri aslana açmışlar. Aslan deveyi koruması altına aldığını söyleyerek aman verdiği birine zarar vermeyeceğini söylemiş. Cin fikirli karga da devenin kendi rızasıyla bedenini sunarsa sorun olmayacağını söylemiş. Aslan cevap vermemiş, susmuş. Karga, bu suskunluğu bir kabul olarak değerlendirerek arkadaşlarıyla deveyi kandırmanın planını yapmış. Bu plana göre, hepsi aslanın huzuruna çıkıp aslandan kendisini yemesini istemiş. Karga efendisinin aç ve bitkin olmasının kendilerini üzdüğünü söyleyerek duygusal bir ortam oluşturmuş. Ancak diğerleri ufacık bedenin aslanı doyurmayacağını söylemiş. Çakal ve kurt da aynı şekilde aslandan kendilerini yemesini istemişler. Ancak kendi bedenlerinin de küçük olduğunu ve aslanın doymayacağını birbirlerine söylemişler. Bütün olan biteni izleyen deve de gaza gelip aslanın gözüne gireceğini düşünerek kendi bedenini sunmuş. Söz devenin ağızdan çıkar çıkmaz da aslan ve diğer hayvanlar devenin üzerine çullanarak onu günlerce yemişler.
Kelile ve Dimne’de aslan, adil ve korkusuz olması gereken hükümdarı temsil eder. Karga, tilki, öküz, deve, sıçan, çakal gibi hayvanlar da aklın iyi kullanıldığı zaman neler olacağını veya akılsızca hareketlerin neler doğuracağı gösterir.
Kelile ve Dimne’nin sadece bir fabl hikayesi olmadığı, aynı zamanda bir siyasetname olarak değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülür. Bir başka yaklaşım ise kitabın ahlak kitabı olduğu şeklindedir. Ancak hikayelerin verdiği kıssadan hisselere bakılırsa eserin hem siyasetname hem de bir ahlak kitabı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şirvan Kalsın’a göre, eserde verilen öğütler eski Hint devlet ve hükümet idaresi bilgisinin esaslarına dayanır. Eserde gösterilen etik değerler adalet, akıl /bilgi, erdem ve mutluluk etrafında gelişir.
“Değer ve itibar görmek kişiye huzur, mutluluk getirir bu da çaba ister”.
*Sanat Tarihçisi, Eskişehir Okulu